Uzay mekiğinin içinde olup gökyüzünde seyran eden astronot ya da yerin yüzlerce altında kömür madeninde ekmeğinin pesinde olan işçi kardeşimiz…
İnsan nerede olursa olsun sosyal bir çevrenin parçasıdır.
Bireysel yaşaması için, kimsenin yaşamadığı bir adaya göç etmesi gerekir. Bu durumda bile, adada bulunan hayvanlar ve bitkiler ile iletişim halindedir. Ayağı yere basarken karınca yuvasındaki karıncalar ile ormanın içinde yürürken ağaç dalları ile muhataptır.
“Eşyayı dahi incitme” diyen bir medeniyetin mensuplarıyız. Su içtikleri bardağı öpen Mevlevileri düşünün. Ormana girerken, genç ağaçları korkutmamak için baltanın sapını bezle saran Tahtacıları.
Evet, böyle bir medeniyetin mensuplarıyız. En son ve en mükemmel “Din” ile muhatabız. Lakin 1839 Tanzimat Fermanından bu yana gerilğin ve ezikliğin girdabındayız.
Allah-celle celalüh- ism-i şerifi dilimizden düşmüyor, dîni etkinlikler gündemimizden çıkmıyor. Tüm bunlara rağmen, çevremizdeki insanları etkilemiyoruz.
Müslümanlar, Müslüman olmayanlar üzerinde derin bir saygı uyandırmalı değil mi? Rabbimizin ve O’nun sevgili Resulünün bizden istediği bu!
Bize bakan, “bu ne güzel insan” demeli. Efendimiz –as- böyle idi.
Sadece onu sevmek yeterli mi? Evet, “kişi sevdiği ile beraber olacak”, müjdesi var. Ama O’nu-aleyhisselam- anlamadan, O’nun gibi yaşamadan onunla beraber olmak nasıl mümkün olacak rûz-i mahşerde?
Bizim ticaretimiz O’nun (aleyhisselam) ticaretine ne kadar beziyor?
Bizim siyasetimiz O’nun siyasetine ne kadar beziyor?
Hocalarımız, babalarımız, dedelerimiz, patronlarımız, yöneticilerimiz O’na benzedikleri kadar değerlidir.
İtibar kuruşa değil, duruşadır ; diye bir söz var. Bu duruş, Sevgililer Sevgilisi ’nin yaşayarak gösterdiği duruştur. En güzel örnek (Üsve-i Hasene) O’dur. En yüce ahlak O’na aittir.
Biz, O’na kalben ne kadar yakınız? Efendimiz yanımızda olsa hareketlerimizi görüp tebessüm mü ederdi, yoksa hüzne gark mı olurdu? Attığımız adımlara, aldığımız kararlara vakıf olsa idi memnun olur muydu?
Evimizde, işyerimizde, evlatlarımızın terbiyesinde, okulda, çarşıda pazarda Gül Yüzlü Peygamberimizi ne kadar gönlümüzde taşıyoruz?
Mevlid Kandili vesilesi ile kaleme aldığımız bu yazının sonuna, Şemaili Şerif eserlerinden aldığım notları eklemek istiyorum. Efendimiz’in fiziksel özelliklerinin ve ahlaki yüceliklerinin anlatıldığı şemaili şerifler Osmanlı döneminde her eve asılır, evin sakinleri tarafından ezberlenirdi.
***
PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ(ŞEMAİLİ) ve AHLAKI
“Resûl-i Ekrem uzuna yakın, orta boylu idi. Göğsü geniş, iki omuzlarının arası açıktı. İki kürek kemiği arasında nübüvvet mührü vardı. Kemikleri ve eklemleri irice idi.
Teni gül gibi pembemsi beyaz, nûrânî ve parlak, ipekten yumuşaktı.
Koku sürünsün veya sürünmesin, teni ve teri, en güzel kokulardan daha ayrı bir letâfette idi.
Bir kimse O’nunla musâfaha etse, bütün gün O’nun latîf kokusunun hazzını duyardı.
Sakalı gür idi. Uzattığı zaman, bir tutamdan fazla uzatmazdı. İki kaşı arasında bir damar bulunuyordu ki, Hak için öfkelendiği zaman kabarırdı. Dişleri inci gibi olup dâimâ misvak kullanır ve sık sık kullanılmasını tavsiye ederlerdi. Sîmâsı, geceleyin ayın on dördü gibi parlardı.
İki kürek kemiği arasında nübüvvetine dâir ilâhî bir nişan vardı.
O’nu ansızın gören kimseyi haşyet sarardı. O’nunla ülfet ve sohbet eden kimse, O’na cân u gönülden âşık ve muhib olurdu.
Akrabâsına da ziyâde ikrâm ederdi. Ehl-i beytine ve ashâbına hüsn-i muâmele ettiği gibi, diğer insanlara da rıfk ve lutuf ile muâmele ederdi(yumuşak davranırdı)
Çalışanlarını pek hoş tutardı. Kendisi ne yer ve ne giyerse, onlara da onu yedirir ve giydirirdi. Cömert, ikram sâhibi, şefkatli ve merhametli, gerektiğinde cesur ve îcâbında halîm idi.
Ahit ve vaadinde sâbit, sözünde sâdık idi.
Fuzûlî söz söylemeyip her kelâmı hikmet ve nasîhat idi. Lügatinde aslâ dedikodu ve mâlâyâni(boş söz) yoktu.
Mülâyim(yumuşak huylu) ve mütevâzî(alçak gönüllü) idi. Gülmesinde kahkaha gibi aşırılık olmazdı. Dâimâ mütebessimdi.
Resûlullâh’ın -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tefekkürü sürekliydi. Zarûret olmaksızın konuşmazdı. Sükûnet hâli (susması) uzun sürerdi. Az sözle çok mânâlar ifâde ederdi. Sözleri tâne tâne idi. Ne lüzûmundan fazla ne de az idi.
Öfkelendiği zaman yerinden kalkmazdı. Hakka îtiraz edilmesinin, hakkın çiğnenmesinin hâricinde öfkelenmezdi. Kimsenin farkına varmadığı bir hak çiğnendiği zaman öfkelenir, hak yerini buluncaya kadar öfkesi devâm ederdi. Aslâ kendisi için öfkelenmezdi. Şahsına mahsus durumlarda kendisini de müdâfaa etmez, kimseyle münâkaşaya girişmezdi.”
***
Cenab-ı Hak böylesine muhteşem bir yaratılışa sahip olan Sevgili Peygamberimiz ’in ahlakından hissedar olmayı bizlere nasip eylesin. Âmin…
Yorum yazarak Demokrat Kocaeli Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Demokrat Kocaeli hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Demokrat Kocaeli editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Demokrat Kocaeli değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Demokrat Kocaeli Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Demokrat Kocaeli hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA), Anka Haber Ajansı (ANKA) tarafından servis edilen tüm haberler Demokrat Kocaeli editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Demokrat Kocaeli değil haberi geçen ajanstır.